Türkiye’de Gölge Oyunu

Gölge oyununun Türkler arasında ne zaman başladığı da kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda da birçok söylentiyle ve efsaneyle karşılaşıyoruz. Bu görüşlerden birine göre gölge oyunu Çinliler’den Moğollar’a, Moğollardan Orta Asya Türklerine geçmiştir. Gerçekten de Orta Asya Türkleri arasında bugün de «kolkurçak», «kavurca». «çadır-hayal» adını taşıyan oyunlar vardır. Bu oyunları Türkler Anadolu’ya da getirmişlerdir. Ne var ki son yıllarda yapılan incelemeler bu görüşün bir yanlış anlamaya dayandığını ortaya çıkarmıştır. Söz konusu oyunlar hayal oyunu adını taşıdığı için gölge oyunu sanılmıştır. Oysa bu oyunlar kukla oyunudur.

Daha inandırıcı ve eldeki belgelere dayanan görüşe göre gölge oyunu Anadolu’ya Yavuz Sultan Selim, (1467-1520) zamanında Mısır’dan gelmiştir. Bu tarihten sonra gerek Osmanlı, gerekse yabancı kaynaklarda gölge oyunundan sık sık söz edilmektedir. Arap tarihçisi Hanefî’nin belirttiğine göre, 1517 yılında Mısır’ı alan Yavuz Sultan Selim, Memlûk Sultanı II. Tomanbay’ı 15 Nisan 1517’de idam ettirmiştir. Nil nehri üzerinde bir ada olan Roda’da bir gölge oyuncusu bu olayı perdesinde canlandırmıştır. İpin iki kere kopuşunu, sonunda Tomanbay’ın idam edilişini ayrıntılarıyla göstermiştir. Bu gösteriyi ilgiyle seyreden Yavuz Sultan Selim, sanatçıyı oğlu Kanunî Sultan Süleyman’ı (o zamanın şehzadesi) eğlendirmesi için İstanbul’a getirmiştir. Böylece ilkel şekliyle gölge oyunu İstanbul’a girmiştir.

Aradan geçen zaman içinde Mısır’dan gelen gölge oyunu Türk ustalarının elinde geliştirilmiş, Türk toplumuna uydurulmuş ve gerek sarayda, gerekse İstanbul’da halk arasında sevilen bir eğlence halini almıştır. Daha sonra bu gölge oyunu Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün ülkelerine; bu arada Mısır’a da yayılmıştır. Ama artık Mısır’dan gelen gölge oyunu ile Türk sanatçılarının yaratıcılığının zenginleştirdiği gölge oyunu arasında büyük farklar vardır. Hele XVII. yüzyılda Karagöz artık ke-sin biçimini, kişilerini bulmuştur. Adı artık gölge oyunu değil, «Karagözüdür. 1611-1682 yılları arasında yaşamış olan büyük Türk gezgini Evliya Çelebi, «Seyahatname» adlı eserinde Karagöz’den de sık sık söz eder.

Gölge oyununun Asya’dan Mısır’a nasıl geldiğini biliyoruz; ama gölge oyununun Karagöz halini nasıl aldığı gene karanlık kalmıştır. 1300 ile 1750 yılları arasında Cava çevresindeki adalar, bugünkü İndonezya, İslâm dinini kabul etmişti. Bunu VII. yüzyıldan başlayarak oralara gidip gelen Arap tüccarlar sağlamıştı. Bu tüccarların Cava’daki gölge oyununu Arabistan’a, Mısır’a getirmiş olmaları akla yakın bir olasılıktır. Mısırdan istanbul’a gelen gölge oyununun Karagöz oyununa dönüşmesi üzerine gene yakıştırma birçok hikâye anlatılır.  Bunlardan birini Evliya Çelebi aktarır:

Buna göre Karagöz ile Hacivat Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış gerçek iki insandır. Bunların birbirleriyle süregelen tartışmaları Karagöz oyunlarının doğmasına yol açmıştır. Hacı Ayvad (Bursalı Hacı İvaz) Selçuklular zamanında Mekke ile Bursa arasında gidip gelirdi. Asıl adı Yorkça Halil’dir. Bu yolculuklarından birinde eşkıyalar tarafından öldürülmüştür. Karagöz ise Bizans tekfuru Konstantin’in seyisliğini yapan bir Çingene’ydi. Bizans tekfuru onu yılda bir Selçuk Sultanı Alâeddin’in sarayına gönderirdi. O. zaman Hacivat ile buluşup konuşurlardı.

Karagözcüler ise başka bir söylentiyi aralarında kuşaktan kuşağa iletmişlerdir. Buna göre Karagöz ile Hacivat, Sultan Orhan (1281-1362) zamanında Bursa’da bir cami yapımında çalışıyorlarmış. Karagöz demirci, Hacivat da duvarcıymış. İkisi öyle tatlı konuşurmuş ki, bu sakalı, nükteli konuşmaları dinlemek için işçiler çevrelerinde toplanır, caminin yapımı bir türlü bitmezmiş. Buna kızan Sultan Orhan ikisini de öldürtmüş.  Ama sonradan pişman olmuş. Bunun üzerine İran’da Küşter adlı bir yerde doğup Bursa’ya yerleşmiş olan Şeyh Küşterî kurduğu perde arkasında Karagöz’le Hacivat‘ın deriden yapılmış şekillerini oynatmış; onların konuşmaların] taklit etmiş. Padişahı avutmuş. Onun için Karagözcüler Karagöz perdesine «Küşterî meydanı” derler. Şeyh Küşterî’yi pirleri, üstatları sayarlar.

Bu olayın doğruluk derecesi de bilinmiyor. Ama ne olursa olsun, bu bize başka bir gerçeği gösterir. Karagöz oyunu aynı zamanda tasavvuf fikirlerini de taşır. Karagöz perdesi bütün evreni, Karagöz suretleri de bütün canlıları temsil eder.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir