Ergenekon Destanı, Oğuz Kağan Destanı, Göç Destanı

Ergenekon Destanı

Türkler’ in eski bir destanıdır. Ergene dağ beli kon da konak anlamına gelir. Destanın özü şudur:

Oğuz han ölünce yerine oğulları geçti; bunlar Gök Han, Ay Han, Yıldız Han, Deniz Han ve İl Han’dı. İİ Han zamanında Tatarlar saldırdılar ve bütün Türkleri kılıçtan; geçirirler. Yalnız İl Han ve iki oğluyla karıları kurtuldu. Başka bir yerlere göç edip orada yerleşmek istediler; yanlarına koyun, at, sığır, deve aldılar: yola koyuldular; Karşılarına bir dağ çıktı. Bir türlü onu nasıl aşacaklarını bilemediler. O sırada bir kurdun ayak izlerine rastladılar, dik yamaçlarda izlerin ardından giderek bin bir güçlükle öte yana geçtiler. Burası cennet gibi bir yerdi: sulak, yeşillik, bereketli. Orada yerleştiler, Zamanla torunları torunlarının torunları oldu. Kalabalıklaştılar. O kadar ki Ergenekon adını verdikleri bu bölge onlara yetmez oldu. Buranın dışına çıkıp eski yurtlarına dönmek İstediler; Ne var ki bütün dağlar demirdendi, çepeçevre sarmıştı onları; çıkış, noktası yoktu. Bir demirci çareyi buldu: demir dağları eritmek. Bu, başarıyla gerçekleştirildi. Dışarı çıkıldığı zaman bir Boz kurt gördüler. Onun ardına takılarak eski yurtlarına döndüler.

Oğuz Destanı

Oğuz Kağan Destanı da denir. Eskiden Oğuz name, diye adlandırılırdı, Oğuz Türklerinin en yaygın destanıdır.

Günün birinde Ay Kağan bir çocuk doğurdu. Çocuk anasının sütünü bir emdi, bir daha emmedi; konuştu; 40 gün içinde yürüdü, ata bindi. ‘Avcılık tan hoşlandı. Yiğit bir delikanlı oldu. Ormanda bir canavar vardı, herkesi yıldırmıştı. Oğuz onu öldürmek istedi. Bir ceylan bağladı, bir ağaca; tan ağarırken geldi. Baktı ki canavar ceylanı yemiş gitmiş, İkinci gün bir ayı bıraktı. Canavar onu da yedi gitti, üçüncü gün kendi; bekledi. Canavar gelince onu öldürdü. Bir gün ormanda güzel bir kız gördü; onunla evlendi,  üç oğlu oldu: Gün, Ay, Yıldız adı verildi onlara. Yine ormanda başka bir kız gördü. Onunla da evlendi. Doğan üç oğluna Gök, Dağ, Deniz dendi. Oğuz çocukları büyüyünce bir şölen verdi; her yana buyruklar yolladı. Bütün ülkelerin kendi çevresinde toplanmasını istedi. Buna bir Urum Hanı karşı çıktı. Oğuz da ordu topladı, Urum Hanının üstüne yürüdü. Yolda Oğuz Han’ın çadırına bir ışık girdi. Işıktan boz yeleli kurt çıktı ve onlara yol göstereceğini söyledi, Oğuz Han onun izinden giderek, Urum Hanına ulaştı ve onu yendi. Kısa zamanda Hindistan’dan, Mısır’a kadar bütün ülkeleri ege menliği altına aldı. Bilgesi, Uluğ Türk, bir gece düş görünce onun yorumuna göre Oğuz Han ülkelerini Boz oklar, Üç Oklar diye ikiye bölüp oğullarına dağıttı. Böylece Türkler dünyanın: dört bir yanına dağılmış oldular.

Göç Destanı

Uygur Türklerinin destanıdır. Uygur hanlarından biri Çinlilerle sürüp giden savaşlara bir son vermek ister. Bunun için oğluyla bir Çin prensesini evlendirir. Onlara .Hatun dağında saray kurdurur. Gelen Cin elçileri dağdaki Kutlu dağ denen kayanın tılsımlı: bir taş olduğunu anlarlar, Uygur ülkesinin mutluluğu bu taşa bağlıdır. Prensesten bu taşı isterler; prenses, durumun farkında olmadan onu verir. Elçiler büyük taşı kızgın yağlarla, ateşlerle parçalar ufalarlar ve götürürler. Uygur ulusu olup biteni çok geç anlar. Bir kıtlık, bir kuraklık sarar çevreyi. Hanlar, hakanlar teker teker ölmeye başlar. Kıtlık o kadar artmıştır ki dağ, taş, kurt, kuş, «Göç, göç!» diye seslenmeye, ses vermeye başlar. Uygurlar bu sesler bitene kadar göç ederler. Bittiği yerde yerleşip oraları kendilerine yurt edinirler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir