BİTKİLER HAKKINDA BİLGİ
Bitki bittiği toprağa kökleriyle tutunarak gelişip döl veren ve hayatını tamamladıktan sonra kuruyarak varlığı sona eren canlıların genel adıdır: Yosun, çiçek, ot ve ağaç gibi…
Dünyada bulunan bütün varlıklar canlı ve cansız diye ikiye ayrılır. Canlılar da iki büyük bölüme ayrılır: Hayvanlar ve bitkiler. Biz insanlar, gerçekte hayvanların bir parçasıyız.
Çevremizdeki bahçelerde, kırlar da ve dere kıyılarında çeşit çeşit çiçekler, otlar ve ağaçlar görürüz. Bunların bazıları seçilemeyecek kadar küçücük, bazıları ise 20-30 myüksekliktedir. Çeşitleri yüz binle ri aşan bu büyüklü küçüklü bitkileri teker teker incelemek çok güçtür. Bu güçlük göz önüne alınarak, bitkilerin ortak özellik gösterenleri kümelendirilmiş, bütün bitkiler sınıflara ayrılmıştır. Böylelikle bir kümeden bir bitkiyi inceleyerek, ortak özellik gösteren öbür bitkiler üzerinde de bilgi edinilmesi kolaylaşmıştır.
BİTKİLERİN YAPISI
Bütün bitkilerin yapısı birbiri ne benzer. Dünyadaki bütün canlılar böyledir. Kokladığımız bir karanfil ile, okşadığımız bir kedinin yaratılış bakımından birbirlerine benzediklerini hiç düşündünüz mü? İlk bakışta, bitkileri hayvanlardan ayırmak kolay görünür. Gerçekte ilkel bitkilerle, ilkel hayvanların yapılarında fark yoktur. Bitkiler de hayvanlar gibi solur, büyür ve yediğini sindirir. Aralarındaki ayrılık, hücre yapısında dır. Bitkilerde hücre çevresi sağlam bir zarla çevrilidir. Hayvanların (insanlar da bu sınıftandır) hücrelerinde ise zar yoktur. Sonra bitkiler besinlerini güneşin yardımıyla kendi kendilerine yaptıkları halde, hayvanların hepsi hazır yiyecek, yani öteki hayvanlarla bitkileri yerler. Bir de hayvanlar ve in sanlar bir yerden bir yere gittikleri halde, bitkiler hareket edemezler.
Bitki yapısının parçaları şunlardır:
Hücre: Öteki canlılarda olduğu gibi, bitkiler de ancak mikroskopla görülebilecek hücre denilen küçük birimlerden yapılmıştır. Hücrelerin çevresi zarla çevrilidir. Hücre zarının çevrelediği hücrenin içi iki kısımdır: 1) Hücre plazması (sitoplazma). Sitoplazma içinde canlı ve cansız elemanlar vardır. 2) Çekirdek.
Dokular: Hücreler sürekli olarak bölünür ve çoğalarak hücre topluluklarını (dokuları) meydana getirirler. Dokular, bitkilerin enine boyuna büyümelerini, aldıkları be sini sindirmelerini ve yıpranınca onarımı sağlarlar.
ORGANLAR: İnsanların gövdeleri, bacakları, başları ve kolları gibi bitkilerin de ayrı ayrı organları vardır. Bir bitkinin organları şu bölümlere ayrılır:
Kök : Bitkiyi toprağa bağlayan organdır. İnsanların ayaklarına benzer ama, görevi başkadır. Topraktan besin (su ve besin tuzları) alarak bitkinin gelişip, yaşamasını sağlar. Kökte şu kısımlar vardır: Uç, yüksük denilen koruyucu kısım, uzamaya yarayan kısım, topraktan suyu çeken emici tüyler ve yayılmaya yarayan kökçükler.
Gövde: Kök ile diğer organlar arasındaki bağlantıyı sağlar. Türlü türlü bitki gövdeleri vardır. Bunların her birine ayrı bir ad verilir. Kocaman bir ağacın kökten sonra gelen kısmı gövde olduğu gibi, küçük bir çiçeğin sapı da gövdedir. Sarmaşıklarla şerbetçiotlarındaki sarılan gövdeler, çileğin sürünüp uzayan gövdesi, zambakların yanlış olarak kök sanılan toprak içindeki gövdesi, hep başka başka türleri gösterir. Bununla birlikte genellikle gövdeler yukarıya doğru uzarlar. Üzerlerinde tomurcuk, yaprak, çiçek ve meyveler bulunur. Gövdenin içinden de öz denilen besin geçerek bitkiyi besler ve yaşatır. Gövdeler yapıları bakımından otsu ve odunsu, olurlar.
Yapraklar: Genel olarak yeşil renktedir, bitkinin gövde ve dalları üzerinde bulunurlar. Genellikle yassıdırlar. Değişik cinsleri vardır. Bir yaprakta şu bölümler vardır: Yaprağın dala tutunduğu yerde kulakçık (kın), yaprağı dala bağlayan sap ve aya adı verilen asıl yaprak, eksen denilen orta damar, damarlar ve yaprağın dişler adıyla tanılan tırtıllı kısımları. Bitkilerde yaprakların önemi çoktur. Bunlar, bitkinin güneşten ve havadan yararlanmasını (özümleme) ve solunumu sağlarlar.
Çiçekler: Bitkilerin, meyve ve tohum meydana getirerek üremelerini sağlayan en önemli bölümleridir. Çiçeklerin biçim ve renkleri bitkiden bitkiye çok değişir. Bahçelerimizde en çok sevdiğimiz şey çiçeklerdir. Çiçekleri koku ve güzellikleri için sever ve yetiştiririz.
Meyveler: Seve seve yediğimiz meyveler gerçekte bitkinin olgunlaşan tohum kutusudur. Çiçeklerde döllenmeden sonra meydana çıkan tohumların çevresini etli bir kısım kaplar. Bu etli kısım, ortada kalan tohumu korur. Meselâ, elma tomurcuğundaki tohum kutusu elmanın kendisi olur. İçindeki çekirdekler de tohumlardır. Sebze dediğimiz yiyecekler de bazen bitkinin tohumla birlikte tüm meyvesidir. Nohudun yalnız tohumu, hıyar (salatalık) ile kabağın ise tohumu (çekirdekli kısmı) ve etli kısmı yenir.
BİTKİLERİN YAŞAYIŞI
Bütün canlılar gibi bitkilerde de üreme, büyüme, solunum ve beslenme (özümleme) işlemleri vardır. Şimdi bunları tek tek gözden geçirelim:
Üreme : Çiçekli bitkiler meyve ve tohum yaparak ürerler. Çiçeksiz bitkilerde, ise spor denilen üreme organı bunu sağlar.
İnsanlar ve hayvanlar gibi bitkilerin de çoğalması döllenme ile olur. Döllenme önce çiçek tozlarının herhangi bir aracı ile tepecik üzerine taşımalarıyla olur. Yani erkek organla dişi organın birleşmesi gereklidir. Bunu anlamak için tavuk yumurtasını ele alalım: Horoz tohumlarıyla aşılanmamış yumurtalardan civciv çıkmaz. Çünkü yumurta denilen dişilik hücresi döllenmemiştir. Döllenmemiş yumurtalar ise gelişerek yavru yapmazlar. Bitkiler için de durum böyledir. Çiçektozu ile tozlaşma olmadan, hiçbir bitkide meyve ve tohum olmaz.
Erkeklik organlarındaki çiçek tozunun dişilik organının ucu olan tepeciğe konması ile tozlaşma olur. Tozlaşmaya rüzgâr, su, canlılar (böcekler, kuşlar ve insanlar) yardım eder. Arıların çiçekten çiçeğe konduklarını görmüşsünüzdür. Onlar, çiçeklerin özsuyunda olan balı almak için çiçekten çiçeğe koşarlar. Böylece bilmeden çiçek tozlarını taşıyıp tozlaşmayı, dolayısıyla erkek ve dişi organları birleştirerek üremeyi sağlarlar.
Tozlaşma yoluyla tepecik üzerine gelen çiçektozu, yavaş yavaş yumurtayı yapan dişi hücre ve embriyon (oğulcuk denen ve yeni bitkiyi geliştiren kısım) ile kaynaşır. Bu olaya döllenme denir. Döllenmeden sonra yumurtacık yeni bir şekil alır. Bu değişen yumurtacık tohumdur.
Tohum olmasaydı bitkiler üreyemezlerdi. Çünkü, tohum yeni bitkiyi yetiştiren kısımdır. Tohumlar değişik biçim ve renkte olurlar. Bazıları çok büyük, bazıları ise gözle görülemeyecek kadar küçüktür. Çiçekli bitkilerin besin depoları tohumdur. Yavruları (yeni yetişenleri) tohum besler. Nemli, havası bol, uygun bir sıcaklıkta kalan tohumlar çabucak uyanır ve yeni bitkiyi sürerler. Bu olaya çimlenme denir. Tohumlar en iyi toprakta çimlenir. Ekilen tohumlar toprakta buldukları suyu emip şişerler. Sonunda tohumun kabuğu çatlar. Aldığı besinlerin yardımıyla önce kökçük tohumdan çıkar, toprağa girer. Kökten yan kökler türer. Bitki gittikçe gelişir. Tomurcuk ve gövde tohumdan çıkar, toprağı deler, yukarıya doğru yükselir. Böylece bitki ortaya çıkar.
Solunum : Bitkiler de öteki canlı varlıklar (insan ve hayvan) gibi soluk alarak yaşarlar. İnsanlarda bu görevi yapan başlıca organ akciğerler ise, bitkilerde soluk alıp vermeyi yapraklar yapar. Bununla birlikte, bitkiler bütün dokularıyla gece gündüz solunum yaparlar. Bir bitki yaprağına bakılınca şemsiye telleri gibi, yüzlerce küçük damarcık görülür. Bunlar, doğrudan doğruya gövdeden ayrılan küçük küçük damar demetleri olup yaprağı güçlendirir ve tıpkı insanlarla hayvanlarda olduğu gibi yaprağın solunum yapmasına yarar.
Bitkilerin yapraklarında gözenek denilen deliklerin yardımıyla havadan oksijen alırlar. Bitkiler kendi yaptıkları besin maddelerinde birikmiş olan potansiyel enerjiden yararlanarak yaşarlar. Bu enerjinin serbest hale geçebilmesi için, bitkilerin besinlerinin yakılması ve daha az enerjili basit bileşiklere çevrilmesi gerekir. Bu değişme de oksijen yardımıyla yapılır; solunum adını alır. Yanma sonunda açığa çıkan C02 (karbondioksit) bitkiden dışarı atılır. Solunum sonunda bitkiler inorganik maddeleri vücut yapılarına uygun organik bileşikler haline getirirler. Bitkilerin dışarıdan aldıkları maddeleri kendilerine yararlı maddeler haline dönüştürmek için G02 kullanarak yaptıkları işleme özümleme denir. Bunun için havadan aldıkları C02 ile köklerinden gelen sudan ve besin maddelerinden güneş ışığının yardımıyla karbonhidrat yapısında karbonlu organik maddeler yaparlar. Bu olaya fotosentez adı verilir.
ÖZÜMLEME
Beslenme ve Büyüme: Bitkiler de büyümek ve yaşamak için insanlar ve hayvanlar gibi yemek yerler. Bitkilerin besini su, maden tuzları, hava ve güneştir.
Su, bitkinin en önemli besinlerinden biridir. Bitkiler, suyu, köklerinin aracılığıyla topraktan alırlar. Bitki besinini şöyle alır: Bitkinin kökleri, ince kıllara benzeyen emici (kılcal) tüylerle örtülüdür. Bunlar gerçekte torbalardır. Emici kökler, topraktan suyu emerler. Suyun her damlasında erimiş halde kireç, soda ve demir gibi maden tuzları vardır. Böylece emilen su, gövdede boru görevini gören odun kanalların aracılığıyla yükselir. Bitkinin beslenmesini sağlayan iki türlü kök vardır: 1) Ağaç, çalı ve otlardaki gibi büyürken yalnız bitkiyi besleyen kökler. 2) Besini depo ederek bitkiyi besleyen kökler.
Bitkilerin topraktan aldığı 3 cins besin vardır: 1° Nitratlar, 2° Fosfatlar, 3° Potaslı maddeler.
Nitratlarda oksijenle karışık azot bulunduğu gibi, fosfatlarda da oksijenle karışık fosfat elemanı vardır.
Gübre — Kireç fosfatından yapılan ve süper fosfat denilen gübre bitkilere çok yararlı olduğundan çiftçilerin işine yarar. Kireç fosfatının büyük bir kısmı yine topraktan çıkar. Fosforlu maddeler olmazsa hiçbir bitki büyümez. İnsanlar da beyin, kemik ve sinirlerinin gelişip güçlenmesi için fosforlu maddeler almak zorundadırlar. Potaslı maddeler almayan bitkiler de büyüyemez. Potas da toprakta ve yeraltındaki bazı kayalarda bulunur. Bitkilerin büyümesi çeşitli dış etkenler altındadır.
1) Isı — Bitkinin büyüyüp özümleme (dışarıdan aldığı maddeleri kendine mal etmesi) yapabilmesi için ısıya ihtiyacı vardır. Bu ısı bitki türüne ve yere göre değişir.
2) Işık — Bitkilerin, özellikle toprak üstündeki kısımlarının büyüyüp çiçek açabilmesi ve yeşil renkleri için ışık gereklidir.
3) Engeller — Köklerin büyüyüp yayılması için taşlara, sert cisimlere rastlamaması, toprak üstü kısımlarının da büyümeye engel olmayacak bir yer bulması gerekir.
4) Besin — Büyüme için toprakta su ve madensel besinler bulunmalıdır.
5) Yabancı organizmalar — Bitkinin içine giren ya da ona asalak olan organizmalar büyümeye engel olur.
Ayrıca yerçekiminin, hava durumunun da bitkilerin büyümeleri ile ilgisi vardır.
BİTKİLERİN ÖZELLİKLERİ
Ayrılıklar : Bitkilerin başlıca özelliklerinden biri de yaprakların yeşil rengidir. Bitki denilince, akla önce yeşillik gelir. Yeşil renk bitkilerin hücrelerinde bulunan ve klorofil denilen bir maddeden ileri gelir. Bu maddenin kendisi yeşil değildir. Ancak, güneş ışığında kalınca yeşil olur. Klorofilin olması için, köklerden gelen suda demir bulunması gereklidir.
Kısacası demir, magnezyum, nitratlar, su, güneşin de etkisi ile yaprakları, otlan ve bitkinin bazı yerlerini yeşile boyar. Güneş ve suyun eksikliği yeşili azaltır, yaprakları sarartır. Hayvan ve insan hücrelerinde ise klorofil yoktur.
Bitkilerin kokusu: Bitkilerin kokusu daha çok çiçeklerindedir. Bazı çiçeklerin dal ve yaprakları da kokuludur. Bu kokuyu yapan çiçeklerin balıdır. Çiçekler, biçimleri ve renkleri kadar ve belki daha çok kokulu oldukları için sevilir. En hoş kokuların, en göz alıcı bitkilerde bulunacağını düşünmek yanlıştır. Ihlamur ağacının kokusu çok hoşumuza gider. Ama, bu kokuyu veren ıhlamur çiçeklerinin görünüşte güzellikleri yoktur. Çiçek kokusunun yalnız bizim hoşumuza gittiği için var olduğunu düşünebiliriz. Gerçekte bu koku, çiçek tozunu bir çiçekten başka bir çiçeğe taşıyan böcekleri çekmek içindir. Çiçek tozunun taşınmasına gerek olmasaydı, güzel kokulu çiçek de bulunmazdı.
Ot, saz ve kamış gibi bazı bitkilerin kokusu ve çiçek balı yoktur. Bu, niçin böyledir? Çünkü bu bitkiler çiçek tozlarını dağıtmak için böceklere muhtaç değildirler. Onların tozlarını rüzgâr uzaklara kadar üfürür.