DÜNYANIN OLUŞUMU
Dünyanın oluşması aslında güneşin ve öteki gezegenlerin, yani güneş sisteminin oluşmasıyla ilgilidir. Hatta bu meseleyi evrenin oluşması içinde ele almak gerekir. Bu konuda çeşitli kuramlar (teoriler) vardır. En yaygın olanını Alman filozofu Kant’la Fransız bilgini Laplace (Laplas) ortaya atmıştır. Buna göre güneş sistemi işin başlangıcında bir gaz kümesi halindeydi. Buna nebula deniyor. Hızla dönmekte olan bu gaz kümeleri yoğunlaşmaya başladı. Yoğunlaşma ile hız artmış ve ortada büyük bir kütle belirmişti. Böylece ortaya çıkan, güneşin çevresinde halka halinde bulunan nebulanın yer yer yoğunlaşması gezegenleri oluşturmuştur.
Bu kurama karşı çıkanlar bir yıldızın güneşle çarpışmasından sonra gezegenlerin kopma yoluyla oluştuğunu söylediler. Ama, bu görüş pek inandırıcı bulunmadı; çünkü uzay çok büyüktü ve böyle bir çarpışma çok ender gerçekleşebilirdi. Ayrıca dünyayı meydana getiren maddelerden çok azının öteki uzay cisimlerinde görüldüğü ileri sürüldü. Gene Kant – Laplace kuramına dönüldü ve gazların bir çekirdek çevresinde yoğunlaşması fikri yayıldı.
Bu oluşmadan sonra dünya gittikçe sıcaklığını kaybetmeye başladı. Bu soğuma dışta kendini gösterdi; aynı zamanda da gazla kabuklaşan dış yüzün dışına çıktılar. Ama, yerçekimi çok güçlü olduğu için kaybolup gidemediler; bir kuşak gibi kabuğu sardılar. Kabuk iyice belirlendikten sonra gaz kütlesinin içindeki su molekülleri ısının düşmesi ile birlikte yağmur olarak kabuğun çukurlarını doldurmaya başladı. Bu suların tekrar buharlaşması ve tekrar su haline gelmesi sürdü gitti. Bu arada atmosfer de belirdi. Daha sonraları hayat belirmeye başladı. Bilginler bunun başlangıcının 1 000 000 000 yıl önce olduğunu sanıyorlar. İlk önce denizlerde tekhücreli olarak beliren canlı varlıklar milyonlarca yıl sonra omurgasız deniz hayvanları halini aldılar. Gene milyonlarca yıl geçtikten sonra ilkel balıklar belirdi. Bunları aşağı yukarı aynı aralıklarla kara hayvanları ve kara bitkileri izledi. Sürüngenlerden dev kertenkeleler gibi iri hayvanlar çıktı. Daha sonraları da omurgalı hayvanların en gelişmişi olan memeliler kendini gösterdi. İnsanın biçimlenmesi için de gene milyonlarca yıl geçti. Aslında insanlık tarihi dünya tarihi yanında zaman süresi bakımından bir hiçtir. Bu arada dünya da durmadan değişmiştir. Bu değişiklikleri ve dünyanın yapısını inceleyen bilim koluna jeoloji denir.
DÜNYANIN YAPISI
Dünya denince akla 3 kısım gelir: havaküre (atmosfer), suküre ve taşküre. Biz sadece taşkürenin kabuk kısmını biliriz. O da 4 tabakadan oluşur. Dıştan içe, merkeze doğru giderek bu dört tabakayı aşağıda özellikleri ile sıralayalım:
1 — Sial. Yeryüzünün kabuğudur. Esas olarak silis ve alüminyumdan yapılmış olduğu için bu adı almıştır. Dışında ince bir toprak örtüsü yer alır. Sialin kalınlığı bazı yerlerde 60-70 km. yi bulur. Derine indikçe,1 km. de sıcaklık30°Cartar. Demek ki sialin bittiği kısımlarda sıcaklık 2 000° C dereceyi bulmaktadır. Buralarda bütün maddeler ergimiş halde bulunurlar.
2 — Sima ya da magma. Kimi zaman ateş küre de denir. Silisyum ve magnezyum belli başlı maddelerdir.1 200 km. kadar derinliği vardır.
3— Nifsima ya da çekirdek. Kalınlığı 1 700-2 200 km. arasındadır. Çok ağırdır, gittikçe artmakta olan yoğunluk 5’i bulmuştur.
4 — İç çekirdek ya da barisfer. Burada yüksek bir sıcaklık ve basınç vardır. Nikel ve demirden meydana gelmiştir. Yoğunluk 9-12 arasındadır. Çok katı olduğu sanıldığı gibi bazı bilginlere göre sıvı halindedir.
MAGNETİK ALAN: Dünya da bir mıknatıs gibi kendi çevresinde bir magnetik alan yaratır. Bunun nedeni daha açıkça anlaşılmamıştır. Bilinen, magnetik alanın kutuplarının yerin kutuplarına yakın bir yerde olduğudur. Bu yüzden pusula kabaca kuzeyi ve güneyi gösterir. Ayrıca magnetik kutupların esas kutuplardan sapması bilindiği için, gerçek durum kolaylıkla hesaplanabilir.