Karagöz Hacivat Oyun Örneği

HACİVAT — Bir yâr-i vefakârım olsa, o söylese ben dinlesem, haddim olmayarak ben söylesem o dinlese…

KARAGÖZ — (Pencereden) Ah şu Hacivat da benden bir temiz dayak yese.

HACİVAT — Bizler söyleşirken bizi seyredenler eğlenseler. Diyelim: işimizi Mevla’m rast getire!

(Gazel okumaya başlar.)

Ah bana bir eğlence, medet; Yâr, bana bir eğlence, aman, aman aman!

Gelse ol çeşm-i siyahım handeler peyda olur.

Yâr ey ey ey!

K. — (Pencereden) Hacivat, bağırma kapının önünde yahu! Çocuk uyuyor, hadi!

H. — Ah bana bir eğlence, medet!

K. — Hacivat, aşağıya inersem, karışmam, tepelerim ha!

H. — Yâr, bana bir eğlence, medet!

K. — Git yahu, git! Çoluk çocuk -efendime şöyleyim uyuyacaklar.

H. — Yâr, bana bir eğlence, medet!

K. — Gelirsem tepelerim seni, Hacivat!

H. — Aman bana bir eğlence, medet!

K. —: Aşağıya atlayacağım.  Geliyorum, karışmam!

H. — Yâr bana bir eğlence, medet!

K. — Boğazını sıkacağım!

H. — Aman bana bir eğlence!

(Karagöz pencereden atlar. Hacivat’ın kapısının önüne düşer. Hacivat da Karagöz’ün kapısı önündedir. Arka arkaya kalırlar.)

H. — Hay bana bir eğlence, medet! Amaaan aman aman!

K. —      Hacivat, bana bak, çık dışarıya!

H. —      Ah bana bir eğlence!

K. —      Dışarıya çık!

H. — Evet, dışarıya çıksam ne yapacaksın?

K. — Boğazını, sıkacağım, boğazını!  Boğacağım seni!

H. — Öyleyse, hay bana bir eğlence,   medet!

K. — Çık dışarı, kapıdan dışarı çık da…

H. — Yâr, bana bir eğlence,  medet!

K. — Bir yakalarsam seni, Hacivat, vallahi billahi yok mu, ne yapacağımı…

H. — Ne yapacaksın?

K. — Ayağımın altına alacağım -efendime söyleyim- kokmuş palamut balığı gibi ezeceğim.

H. — Ah bana bir eğlence,  medet!

K. — Çıksana dışarıya! H. — Efendim,  ben dışardayım.

K. — Hangi dışarda? Asıl ben dışardayım.

H. — Efendim,  sen neredesin?

K. — Sen neredesin?

H. — Efendim, ben senin kapının önünde.

K. — işte ben de senin kapının önünde.

H. — Efendim, ben, anlayamadım Siz nerelerdesiniz?

K. — Ölünün körü! Çık kapıdan da görürsün.

H. — Efendim, ben kapının önün-deyim.

K. — Hangi kapının önü? Ben kapının önündeyim asıl.

H. — A birader, görmüyor musun? Ben kapının…

K. — (Görür) Haaa! Hacivat sen bizim kapının önünde… Birdenbire ileri fırlamışım ha? Seni gidi utanmaz seni?

H. ■— Hay bana bir eğlence! (Kavga ederler,  Hacivat gider.)

K. — Ooof! Ooof! Aman dostlar öldüm bayıldım. Musibet beni evirdi çevirdi de  teşbih böceği  gibi fırlattı

attı. Seni gidi utanmaz arlanmaz! Seni gidi 99 kere ıskaraya konmuş kalkmış, 76 tane masa dolaşmış meyhaneci. Gelmiş kapının önünde «Hay bana pancar!» diye bağırıyor. Birdenbire atlayım, şu herifin boğazını sıkayım dedim; meğerse birdenbire ta kendi kapısının önüne fırlamışım, hiç haberim yok. Hele bir gel de bak hele!

H. — (Gelir) Vay, Karagöz’üm, maşallah! Efendim, vakt-i şerifler hayırlar olsun!

K. — Hı?

H. — Vakt-i şerifler hayırlar olsun!

K. — Senin de silsileni tavşanlar boğsun!  (Vurur.)

H. — Aman. Karagöz’üm, bendeniz şuraya gelirken güzel güzel oku-yaraktan geldim. Sen bana vuruyorsun.

K. — Ben de öyle yaptım.

H. — Sen ne yaptın?

K. — Ben de tencereyi okuttum geldim.

H. — A birader, tencere okur mu?

K. — Kazan okur da tencere okumaz mı?

H. — A birader, bunun mektebi nerde?

K. — Beyazıt’ta, Kazancılar içinde.

H. — Efendim, ustaları, kalfaları?

K. — Hepsi orda dururlar, tiki tak tiki tak tiki tak tiki tak.

H. — Karagöz’üm, öyle değil. Yani bendeniz şuraya gelirken güzel güzel semai okuyaraktan geldim.

K. — İşte ben de öyle yaptım.

H. — Sen ne yaptın?

K. — Ben de çaydanlığı okuttum geldim.

H. — A birader, çaydanlık da okur mu?

K.— Semaver okur da çaydanlık okumaz mı?

H. — Hay Allah iyilik versin! Karagöz’üm, ben sana bir şey söyleyeceğim.

K. — Söyle bakalım!

H. — Bilmece bilir misin?

K. — Maşallah!

H. — Efendim?

K. — Maşallah!

H. — Demek bilirsin?

K. — Zahir!

H. — Yaa!

K. — Elbet. Bilmece demek ben demek, ben demek bilmece demek. Söyle bilmeceni, al cevabını!

H. — Peki. Karagöz’üm, bir tane söyleyim.

K. — Söyle bakalım.

H. — Efendim, «Sokakta aldım bir tane, evde oldu bin tane.» Nedir o, bil.

K. — Onu bilirim yahu!

H. — Nedir efendim?

K. — Tahtakurusu.

H. — Hay Allah müstahakkını versin, Karagöz’üm! Tahtakurusu olur mu?

K. — Sokakta bir tane al da bak, evde on bin  tane olur.

H. — Benim söylediğim bilmece «nar».

K. — Haaa, nar. (Güler). He he he!

H. — Bir tane daha söyleyim bakayım.

K. — Söyle bakalım.

H. — Efendim, «Çınçınlı hamam, kubbesi tamam, bir gelin aldım, babası imam».

K. — Onu bilirim.

H. — Kim o? .

K. — Bizim mahallenin imamı.

H. — A Karagöz’üm, öyle değil efendim; bu benim söylediğim başka bir şey. Canlı değil, lâkin canlı gibi -efendime söyleyim- çalışır.

K. — Canlı değil de canlı gibi çalışır,  canlı gibi  canlı gibi…  Bildim Hacivat!

H. — Efendim, nedir bu?

K. — Hamamın kurnası.

H. — Hay Allah müstahakkını versin! Yahu efendim, buna «saat» derler saat!

K. — Yahu, bu şimdi hamamın kubbesi mi oldu?

H. — Zahir! Karagöz’üm, sen hani ya «Bilmece biliyorum» dedin ya?

K. — Biliyordum ama unutmuşum.

H. — Bir kere daha söyleyeceğim.

K. — Söyle bakalım.

H. — Efendim «Yer altında kırmızı minare».

K. — Kim bilmez onu yahu!

H. — Nedir bu bakayım?

K. — Bu,  kırmızı minare işte

H. — Değil efendim,  bu yenir

K. — Eee?

H. — Bu yenir.

K. — Evet, minare yenmez… Ne o, Hacivat?

H. — Efendim, «havuç».

K. — Eee?

H. — Havuç.

K. — Sen de benden tokatları ye avuç avuç!  (Vurur.)

(Hacivat gider.)

K. — Seni gidi idare fitili, mum bacaklı adam seni! Sen gidersin de beni buraya mıhlamazlar, efendime söyleyim pamuk ipliğiyle hiç bağlamazlar. Ben de çekilir giderim. Bakalım âyine-i devrân ne gösterir! Sallan, mullan, koca oğlan, sallan!

(Gider.)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir