Edebiyatın Türleri, Nesir, Nazım, Fıkra, Anı, Destan

Edebiyatı sözlü edebiyat, yazılı edebiyat diye ikiye bölebiliriz. Böyle bir ayırımın yanında biçimle ilgili bir bölümleme de yapılabilir. Bunlar nesir ile nazım’dır.

Nesir, düşüncelerin dil kurallarının getirdiği düzen içinde düz olarak anlatılmasıdır. Nazım ise kelimelerin durgu, hece uzunluğu ve vurgu gibi özelliklerine yani vezine dayanan bir çeşittir. Şiirler, destanlar, manzum tiyatro oyunları nazımın en güzel örnekleridir.

İlk edebiyat eserleri daha çok nazım türündeydiler. İlk çabaların sözlü edebiyat çerçevesi içinde olduğu düşünülürse şiirin, destanın akılda daha kolaylıkla kalmasından dolayı nazmın öncelik kazanmış olması akla yatkın gelir.

Şiir’in yanı sıra roman, hikaye en önemli edebiyat türleridir. Tiyatro oyunları da önde gelir. Başka türler arasında, gezi yazıları, anılar, biyografiler, makaleler, denemeler, eleştiriler gibi türler vardır.

Gezi yazıları, bir kişinin gezip gördüğü yerleri anlatan, oraların özelliklerini ortaya çıkarmaya çalışan, gezen kişinin kişisel deneylerini aktaran yazılardır. Bunu, turistleri aydınlatmak için yazılmış yazılardan kesinlikle ayırmak gerekir. Bu ayırma aslında neyin edebiyat, neyin ise edebiyat olmadığını açıklıkla anlamaya yardımcı olabilir. Turistik yazılar bir yeri anlatan, o yer hakkında pratik bilgiler veren bir propaganda yazısıdır. Öteki ise, bir yazarın derinlemesine görüşler, kişisel düşünceler getirdiği, o yeri tanıtmaktan çok, o yer içindeki insanı yakalamaya yönelmiş yazılardır. XVII. yüzyılda yaşamış olan Evliya Çelebi «Seyahatname» adını vermiş olduğu yazılarıyla Türk edebiyatı içinde bu türün en ünlü kişisidir.

Anılar müzikçi, yazar, politikacı, asker gibi değişik kişilerin kendi başlarından geçenleri anlattıkları yazılardır. Bunların birçoğu edebiyattan çok, tarih alanında bir değer taşır. Bunun yanında insanı işleyen ve bir yazarın kendi deneylerinden yola çıkarak insan anlayışına vardığı yazılar da vardır ki bunlar edebiyat içinde ele alınır.

Biyografiler anılara bir bakıma benzer; çünkü bunlar da bir kişinin hayatına dönüktürler ve bu kişi bir müzikçi, bir yazar, bir politikacı olabilir. Ama fark biyografide yazarın kendinden değil, başka bir kişiden söz etmesindedir. Gene anılarda olduğu gibi, bazı biyografilerin yalnızca tarih değeri olur. Öte pandan bir kişiyi, bir toplum, bir olaylar dizisi içinde ele alıp, olaylar dizisi ve yaşantı hikâyesinin ötesinde insanı bütün derinliğiyle işleyen eserler edebiyat değeri kazanır.

Makale, fıkra, deneme, eleştiri tür olarak birbirine yakın edebiyat çalışmalarını bir araya getirir. Makale, fıkra bir gazete ya da dergide çıkan yazı demektir. Deneme ise bir konuda kesin bir sonuca varmayan, ya da varmak amacını gütmeyen, bununla birlikte konunun çeşitli yönlerini ele alıp işleyen yazıdır. Eleştiri ise bir düşüncenin, yazının, bir güzel sanat eserinin değerlendirmesini yapıp kesin bir sonuca varmak isteği güden bir inceleme yazısıdır. Nurullah Ataç edebiyat tarihimizin ünlü denemecilerinden ve eleştiricilerinden biriydi.

İlk edebiyat eserleri daha çok destan anlamı taşıyordu. Konuları bir ulusun, bir topluluğun tarihini, yaşantısını yansıtan olaylar dizişiydi. Çoğu dinsel bir anlamdaydı. Bu arada kurulmuş olan devletlerin düzenlerini belirleyen yasalar, ya da devletlerin birbiriyle yaptığı anlaşmalar ilk edebiyat örnekleri arasında sayılmaktadır. Mezopotamya, eski Mısır bu ilkel edebiyat örnekleri bakımından ilginç yerlerdir. Asya’da Çin, Hint, Japon edebiyatları fikir ve felsefe eserleri, şiirleri ile çok eski çağlarda önemli gelişmeler gösterdi. Bu gelenekler kimi zaman zayıflayarak, kimi zaman da canlanarak günümüze kadar sürdü ve kendine özgü edebiyat çabalarını ortaya koydu.

Doğu’nun bu gelenekler dizisine çok aykırı olarak beliren başka bir edebiyat geleneği batı dünyasında görülür. Avrupa kültürü içinde önemli yer alan batı edebiyatı bambaşka bir gelişme çizgisi geçirmiştir. İlk örnekleri eski Yunan edebiyatındadır. Tiyatro oyunları, destanları, fikir eserleriyle eski Yunan çok canlı bir dönem göstermiştir. Eski Roma bu geleneği biraz geliştirerek canlı tutmuşsa da Hıristiyanlığın gelişiyle birlikte genellikle Ortaçağ edebiyatı denen ve dine dönük bir akım belirmiştir. Dante’nin «İlâhî Komedi» si bu çağın tipik eserlerinden biridir. Latincenin yaygın olduğu bu çağın sonlarına doğru çeşitli diller kişiliklerini bulmaya başladılar.

Ayrıca Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte yepyeni bir canlanma belirdi. Bugünün batı edebiyatı o gelişmenin devamıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir