CAMİ

CAMİ

Müslümanların ibadet etmek için toplandıkları yapıya cami denir. Dış avlu , iç avlu ve Kubbealtı denilen cami içi olmak üzere 3 bölüme ayrılır. Asıl yapı, genellikle kaldırım taşı döşeli olan dış avlunun ortasındadır. Dış avluda abdest almak için sıra sıra musluklar ve cenazelerin konduğu musalla taşları bulunur. İç avlu mermer döşelidir. Burası pencereli yüksek duvarlarla dış avludan ayrılır. Caminin kıble tarafında içi oyuk bir kısım vardır. Buraya mihrap denir. Mihrap, Kabe yönünü gösterir. Namaz kılınırken imam tek başına mihrabın önünde durur, halk arkasına sıralanır. Mihrabın sağındaki yüksekçe yere minber denir. Hutbe yani cuma ve bayram günü duaları minberde okunur. Minberin yakınında bir yerde vaiz kürsüsü vardır. Din öğütlerine vaiz denir. Camilerde yer halı ve kilimlerle döşenmiştir. Kadınlar için ayrı bir bölüm vardır.

Ezan okumak için camilere bitişik olarak yapılan kulelere minare denir. Döne döne çıkan bir iç merdiven minarenin şerefesinde son bulur. Şerefe, ezanın okunduğu balkona benzer bir yerdir. Bir minarede birkaç şerefe bulunabilir. Minarenin kurşun kaplı ya da taş çatısına külah denir. Ucunda alem denilen tunç bir ay vardır. Günümüzde ezan için şerefeye çıkılma-makta, ezan mikrofon ve hoparlör düzeniyle okunmaktadır.

Türklerden başka bütün Müslüman uluslar ibadet yapılarına mescit derler. Türkçede mescit «küçük cami» anlamını taşır.

Müslümanlığın ilk yıllarında topluca namaz kılma adeti yoktu. Hazreti Muhammed Mekke’den Medine’ye giderken Kuba’da bir süre dinlendi. İlk mescit Hz. Muhammed’in konuk olduğu bu yerde yapıldı. Hz. Muhammed Medine’ye varınca daha büyük bir mescit yaptırdı. Mescidi Nebevî denilen bu yapı, İslâm tarihinin ilk camisi sayılır. Kerpiç ya da taş duvarlarla çevrili ilk camiler toplantı yeri, askerî üs ya da yönetim merkezi olarak da kullanılırdı.

TÜRK CAMİLERİ

Müslümanlık yayıldıkça her ulus bu yapıyı kendi sanatıyla biçimlendirmiş, Hindistan’da, İran’da, Mısır’da birbirine hiç  benzemeyen camiler  yükselmiştir. Türkler de Müslümanlığı kabul ettikten sonra camiler yapmaya başladılar. Hükümdarlar ya da onların soyundan gelenler tarafından yaptırılan iki ve daha çok minareli camilere selâtin camisi (sultanlar camisi) denirdi. Bu büyük camilerde çoğunlukla, ek olarak imaret (aşevi), medrese, kütüphane, yoksullar yurdu gibi kuruluşlar da bulunurdu. Bu geniş kuruluşlara külliye adı verilirdi.

Anadolu’nun Konya, Kayseri, Sivas gibi kentlerinde Selçukluların büyük camileri yer aldı. Bu yapılar, sade, sağlam bir biçimi büyüklükle birleştiren, çok ince taş ve ahşap oymalarla süslenmiş sanat eserleridir.

Osmanlıların İstanbul, Bursa ve Edirne’deki camileri göz alıcı yapılardır. Önceleri ele geçirdikleri kentlerdeki kiliselere minareler ekleyerek bunları cami durumuna sokmuşlardır. 1333’te İznik’ te yapılan Hacı Özbek camisi Osmanlıların ilk camisidir. Bunu İznik’in Yeşil camisi izledi. Daha sonra Bursa’da 20 kubbeli Ulucami, Hüdavendigâr, Yıldırım,  Yeşil,  Muradiye camileri yapıldı. Edirne başkent olunca Eski cami, Üç Şerefeli cami, Bayezit camisi bu kenti süsledi. Ayrıca mimar Sinan’ın ustalık döneminin eseri olan Selimiye camisi de bu şehirdedir. 1575’te II. Selim adına yapılan bu caminin kubbesi Ayasofya’nınkinden büyüktür.

İSTANBUL CAMİLERİ

İstanbul’un alınışından sonra Türk mimarları Ayasofya camii‘nin büyüklüğünü aşma çabasına giriştiler. Mimar Sinan bu büyüklüğü yenmekle kalmadı, görünüş bakımından da Ayasofya’dan çok güzel yapılar yarattı. Türk camileri yalnız güzellikleriyle değil, bir mabede yakışan kutsal etkileri, ışık ve ses düzenleriyle de amaca ulaşmış, şaşırtıcı yapılardır.

İstanbul’daki Bayezit, Şehzadebaşı, Süleymaniye, Sultanahmet, Yeni Valide ve Fatih camileri, Sinan’ın yapılarında doruğa ulaşan, XVI. yüzyıl Türk mimarlığının özelliklerini taşır. XVII. yüzyılın sonunda, Sinan’ın ağırbaşlı yapı biçimi batının etkileriyle bozulmaya başlamıştır. Bol girinti-çıkıntılarla ve karışık eğri çizgilerle süslenmiş Barok ve Rokoko biçimleri yapılar da yer almaya başladı. Doğu motifleri içine karıştırılan bu süslemelerle yapılar melez bir görünüşe büründü. Türk mimarlarının yerini yavaş yavaş yabancı ustalar almaya başladı. Nuruosmaniye (1755), Lâleli (1763), Beylerbeyi (1778) camileri açıkça Barok etkisi taşıyan yapılardır. Tophane’deki Nusretiye camisi (1826) Ampir, Aksaray’daki Valide camisi Neogotik, Bostancı, Bebek camileri de Neoklasik etkilerin yapılarımızdaki örnekleridir.

Cami
Cami

2 thoughts on “CAMİ”

Avery Bargeman z için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir